Yağışlı ya da hareketli günlük yaşamda, diz ve kalça eklemlerini etkileyen osteoartrit, dünya genelinde en yaygın eklem sorunlarından biri olarak öne çıkıyor. Yaşla birlikte artan risk, kronik ağrı ve hareket kısıtlılığına yol açarak yaşam kalitesini düşürüyor. Geleneksel tedaviler arasında ilaçlar, fizik tedavi ve gerekirse cerrahi müdahale yer alırken, hasarlı kıkırdağı onarmaya yönelik sınırlı çözümler mevcut. Son dönemde yapılan çalışmalarda, ameliyatsız kök hücre enjeksiyonlarının tabloyu değiştirebileceği yönünde işaretler çoğalıyor.
Mezankimal kök hücrelerin (MKH) ekleme enjekte edilerek doğal onarım sürecini tetiklediği düşünülüyor; bu yaklaşım, cerrahi müdahale olmadan hastaları daha hızlı hareket ettirme potansiyeli taşıyor. Osteoartritin temelinde, eklem kıkırdağının aşınması ve iltihaplanma yer alıyor. 65 yaş üzeri bireylerin oranının yüksek olduğu veriler, bu yaş grubundaki kişilerin tedavi seçeneklerini daha yakından araştırma gerekliliğini gösteriyor.
Klasik tedaviler çoğunlukla semptomlara odaklanırken, kök hücre tedavisi hastalığın köküne inerek rejeneratif bir etki sunmayı hedefliyor. Kişinin kendi kemik iliği veya umbilikal kordon dokusundan elde edilen hücreler çoğaltılarak ekleme zerk ediliyor; burada kıkırdak hücrelerine dönüşerek hasarı onarma ve iltihabı baskılama potansiyeli bulunuyor. Son dönemdeki çalışmalar, bu yöntemin güvenliğini ve etkisini çeşitli merkezlerde incelemeye devam ediyor.
Bir dizi çalışma, MKH enjeksiyonlarının ağrı üzerinde bir yıl boyunca belirgin bir fayda sağlayabildiğini gösterdi. Ancak sonuçlar tek başına kesin bir üstünlük belirtmiyor; bazı merkezlerde radyografik iyileşmeler gözlemlenmesine rağmen, klinik anlamlılık hastadan hastaya değişiyor. Duke Üniversitesi’nin çok merkezli denemesinde, 480 katılımcı üzerinden yürütülen çalışmada, kök hücre enjeksiyonlarının kortikosteroidlere göre benzer ağrı azaltımı sunduğu bulunurken, bazı hastalarda eklem yapısında iyileşme kaydedildi ve advers reaksiyon bildirilmedi.
Emory Üniversitesi’nin araştırmaları da, bir yıl içindeki etkilerin bireysel yaklaşımlarla güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyor. Klinisyenler, kök hücre tedavisinin her hasta için uygun olmayabileceğini, ancak kişiye özel planlarla değerli bir alternatif oluşturabileceğini ifade ediyorlar. Sistematik incelemeler ise mevcut kanıtların kalitesinin sınırlı olduğunu, ancak plazmal olmayan aşağı yönlü etkilerin nispeten hafif kaldığını gösteriyor; yaşam kalitesindeki değişim ise belirsizliğini koruyor.
Uluslararası düzeyde Mayo Kliniği’nin RECLAIM protokolü gibi yenilikler, tek adımlı kıkırdak onarım yaklaşımlarını daha yaygın hale getirme çabasını sürdürüyor. Klinik uzmanlar, hastaların kendi kıkırdak hücrelerini donör kök hücrelerle birleştiren bu tür uygulamaların, tedavinin güvenli ve etkili olması için uzun vadeli verilerin gerekliliğini vurguluyorlar. Bir meta-analiz ise MKH enjeksiyonlarının non-steroid ilaçlarla karşılaştırıldığında ortalama olarak daha iyi ağrı kontrolü sağlayabildiğini, ancak yan etki riskinin düşük kaldığını belirtti. Emory Ortopedi ve Omurga Merkezi’nden bazı klinisyenler, hastaların ameliyat korkusu olmadan günlük yaşama dönmesini mümkün kıldığını ifade ederken, sigorta kapsamı ve FDA düzenlemeleri konusundaki gelişmelerin süreci etkilediğini paylaşıyorlar.
The Conversation tarafından yayımlanan derleme ise kök hücre enjeksiyonlarının maliyetli olabileceğini ve bazı resmi kurullar tarafından henüz onaylanmadığını hatırlatıyor; buna karşılık fizyoterapi ve kilo kontrolü gibi kanıtlanmış yöntemlerin öncelikli tutulması gerektiğini savunuyor.